"Çoklu yok oluş krizinden çıkmamız ‘direniş adaları’nı savunmaktan ve genişletmekten geçiyor"

-
Aa
+
a
a
a

İklim İçin'de Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Yücel Sönmez, geçtiğimiz senenin iklim değerlendirmesini gerçekleştiriyorlar.

""
İklim İçin: 02 Ocak 2024
 

İklim İçin: 02 Ocak 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra:İklim İçin programı başlıyor. Bendeniz Ömer Madra.

Yücel Sönmez: Ben Yücel Sönmez.

Özdeş Özbay: Ben Özdeş Özbay.

Ö.M.: Destekçilerimiz, dinleyicilerimiz Bilge Bayrak ve Çiğdem Michalski’ye de çok teşekkür ederek başlayalım. Evet, Yücel nedir durum? İklim İçin’in geçen yıl değerlendirmesini yapalım. Artık geleneksel bir hâle gelmiş oluyor bizim İklim İçin programlarında değil mi?

Y.S.: Evet, koca bir yılı geride bıraktık ve şöyle dönüp bir bakıp neleri yaşadık, neler başımıza geldi, önümüzdeki yıllar için bu yıl bize ne gösterdiğini bir konuşalım istiyoruz. Ben temel olarak yıl boyunca doğa ve iklim için yapılan haberleri üç başlıkta tasnif ettim. Bunlardan ilki, iklim krizi. Yani bütün yaşadığımız problemlerin temelinde yatan nedenlerden bir tanesi iklim krizi. Bir diğeri biyolojik çeşitlilik ve son olarak da konuşacağımız başlık, doğal kaynaklar ve doğal yaşam olsun çünkü bu da dünyanın gündeminde ve özellikle de Türkiye'nin gündeminde çok ciddi yer alan konu başlıklarından bir tanesi oldu. İsterseniz yıla ilk önce iklim krizi açısından neler yaşandı, neler oldu diye bir bakalım.

Bütün bir yıl konuştuk. Gene bir önceki yıldan daha farklı şeyler yaşamadık ama bir önceki yıldan daha ağır şeyler yaşadık, tablo giderek ağırlaştı. Hatırlarsanız, yıla, 2023’e kimi yerde kuraklıkla, kimi yerde aşırı yağışlarla başladık. Yıla girerken İstanbul'un barajları gene dolacak mı, dolmayacak mı diye bir endişemiz vardı. Yıl boyunca da bu böyle devam etti bu arada. Geçtiğimiz yıl aşırı sıcaklardan kaynaklanan bolca ölüm yaşandı dünyada. Yeni sıcaklık rekorları kırıldı. Pakistan'da ve ülkemizde olduğu gibi aşırı yağışlar nedeniyle bir takım felaketleri konuştuk, insan ölümlerini konuştuk. Bu tablonun bu felaketler nedeniyle giderek daha ağırlaştığını ve daha da ağırlaşacağını gösterdiğini konuştuk. Fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel karbon emisyonları 2023’te rekor seviyelere ulaştı dünya genelinde. Emisyonlar bir önceki yıla göre, 2022’ye göre %1 bir artışla 36.8 milyar tona ulaştı. Avrupa ülkelerinde özellikle yaz aylarında aşırı sıcaklıklar nedeniyle rekorlar kırıldı ve çeşitli ülkeler sokağa çıkma yasakları ilan etti. Buna rağmen insan ölümlerinin önüne geçilemedi. Bir de hatırlarsınız Ömer Abi, bu yıl dev yangınlar oldu. Yine iklim krizi kaynaklı olduğunu ortaya koyan çalışmalarla birlikte bu yangınların, Kanada'da olmasına, Amerika kıtasında olmasına rağmen Avrupa'daki hava kalitesini ve insan sağlığını etkileyebildiğini gördük. Sönmedi bu yangınlar.



Ö.M.: Kanada’dakiler muazzamdı ve hâlâ da ne kadar söndü, ne kadar toparlandı bilinemiyor ama Kanada'nın tarihinde gördüğü en korkunç şeylerdi. Aynı zamanda Hawai’deki Maui yangını da ABD topraklarında ya da o ülke içindeki en büyük yangın olarak kayda geçti.

Y.S.: Evet, aynı şekilde Türkiye'de de geçtiğimiz yıl yangınların şiddetinin ve etkisinin artarak devam ettiğini görmeye devam ettik. Ciddi yangınlar oldu, ciddi felaketler yaşandı dünyanın farklı noktalarında. İklim krizi ile ilgili genel olarak ağır bir yıl geçirdik diyebilirim. Dünya gezegenimiz bize ne kadar hassas olduğunu, ne kadar hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu hatırlatan örneklerle dolu bir yıl oldu. Aynı zamanda iklim krizi daha birçok şeyi de tetikledi.

Biliyorsunuz, en son programlarımızda da konuştuk ve yılı da yine iklim zirvesi ile kapattık. 38. iklim zirvesini düzenledik ve buradan da işin açıkçası çok da gezegenin beklentilerini karşılayacak sonuçlara ulaşamadık diye bakıyorum. Bir takım ufak tefek kazanımlar oldu ama problemin temeline inen ve sorunu çözen konularda biraz sıkıntı yaşadık. İlk konu buydu Ömer Abi, siz de bir şeyler söylemek ister misiniz?



Ö.M.: Yani biraz önce Özdeş ile Açık Gazete’de azıcık konuşma fırsatımız oldu. Yani 2023, bütünüyle gezegenin 120 hatta 125 bin yıldan beri gördüğü en sıcak yık oldu ve üstelik de altı ay boyunca yani Haziran'dan başlayarak her ay daha önceki ayların hepsinden daha sıcak olduğu rekorlara geçti.

Ö.Ö.: Temmuz ise en sıcak ay oldu.

Ö.M.: Evet, Temmuz gelmiş geçmiş en sıcak ay ama Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve çok büyük bir olasılıkla Aralık - daha kesinleşmedi ama - yaşanmış en sıcak aylar olarak tarihe geçecekler.

Y.S.: Rakamlar da şöyle gösteriyor Ömer Abi; bir önce küresel sıcaklık artışı, sanayi öncesi döneme göre 1.32 derece artarak kayıtlardaki en sıcak 12 aylık dönemi yaşattı bize gezegenimiz. Yaklaşık 7.8 milyar insan, bu dönemde ortalamaların çok üzerinde sıcaklığa maruz kaldı ve 31 Ekim - 1 Kasım döneminde 175 ülkedeki ölçümler, dünyanın en sıcak yılı yaşadığını ortaya koydu. Böyle rakamlar da var elimizde geçtiğimiz yıla dair.

Ö.M.: Evet ve net olarak da NASA bilim insanı James Hansen'ın söylediğine göre, yani The Guardian’a verdiği özel demeçte, ‘2023 bütün siyasi müdahalelerin, çabaların ne kadar çuvalladığının ortaya çıktığı yıl olarak tarihi geçti’ diyor. Yani inanılmaz yükseklikte sıcaklıklarla ilgili Hansen diyor ki, ‘Çocuklarımız ve torunlarımız insan kaynaklı iklim değişikliği tarihine baktıkları zaman bu yıl ve 2024, dönüm noktası olarak iklim değişikliğinin ortaya çıkmasında, iklim değişikliğini önlemekte hükümetlerin ne kadar başarısız olduklarının iyice görünür olduğu yıl olarak tarihe geçecek.’

Y.S.: Evet, bu arada geçtiğimiz yıl iklimin tarım üzerindeki etkisini de yoğun olarak konuştuk. Son 30 yılda yaşanan doğal felaketlerden dolayı bitkisel ve hayvansal üretimin 3.6 trilyon euro değerinde kayıp yaşadığı bir yıl oldu. Geçtiğimiz yıl önümüze bir rapor geldi ve son 30 yılda tahıllardaki kayıp – bunlar iklim değişikliği kaynaklı daha çok – 69 milyon tona ulaştı. Meyve ve sebzede 40 milyon, et ve süt ürünlerinde de 16 milyon ton kayıpla yani özetle iklim krizinin insanların sofrasından çaldığı yiyeceklerin miktarının ve ağırlığının arttığı bir yıldı 2023.

İkinci başlık olarak ise gene bunda da iklim krizinin etkisi olmakla beraber başlı başına dünyanın en ciddi sorunlarından bir tanesiydi ve geçtiğimiz yıl bu sorunu biraz daha ağır yaşayarak hissettik; biyolojik çeşitlilik kaybı. Hükümetler Arası Platformu (IPBES) biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri, küresel değerlendirme raporuna göre, gezegenimizdeki hayvan ve bitki türlerinin %25’inin neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açıklandı. Geçtiğimiz yıllarda açıklanan raporlardan bir tanesiydi bu ve ayrıca rapora göre, geçtiğimiz yıl bu kötüye gidiş oldukça hızlandı; birçok canlı türü yaşam savaşında uçurumun kıyısına biraz daha yaklaştı. Dünyada da bu böyle oldu. Geçtiğimiz yılın ilk aylarında mesela bunu biraz konuşmuştuk. Dünyada özellikle biyoçeşitlilik kaybı konusunda ciddi anlamda gündeme gelen bir konuydu – Türkiye'de pek konuşulmadı ama – bu; kuş gribi. Özellikle deniz kuşları üzerinde çok ciddi etkilere neden oldu. Birçok bölgede sayılarının önemli ölçüde azalmasına sebebiyet verdi. Bütün bir yıl kuş gribinin etkisini özellikle deniz kuşlarının üzerinden gördük ve hissettik. Bunun haricinde, kırmızı listedeki türlerin sayısının arttığı, yok olma eşiğine gelen türlerin sayısının arttığı ve buna karşı koruma çalışmalarının da bir miktar artmasına rağmen biyolojik çeşitlilik kaybına yetecek düzeyde olmadığı bir yıl yaşadık. Doğada ciddi zararlar meydana geldi. Örneğin Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yapılan o kırmızı liste kategorisindeki değerlendirmelere göre, tatlı su balıklarımızın dörtte birinin küresel ölçekte yok olma riski altında olduğunu gördük. Bununla beraber böceklerde tahmin ettiğimiz tehlikenin boyutunun aslında iki kat olduğunu ve çok iyimser rakamlarla ilerlediğimizi gördük. İki milyon böcek türünün neslinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açığa çıktı. Bu da daha önceki tahminlerin iki katına denk gelen bir orandı. Aynı zamanda Türkiye'de de biyoçeşitlilik kayıplarıyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşadık. Bu kayıplara birazdan özellikle Türkiye’deki doğal kaynakların kullanımı konusunda en büyük etkenlerden bir tanesi olarak döneceğiz ki orada madenler, HES’ler, yol yapımları gibi birtakım faktörler devreye giriyor. Türkiye bundan dolayı çok acı çekti ama kısacası 2023, dünyada biyoçeşitlilik kaybının hızlandığı bir yıl oldu.



Biyoçeşitlilik kaybıyla ilgili güzel haberler de olmadı değil aslında. Çünkü biz tür olarak çok meraklı bir türüz. İnsanlar, meraklı bir canlı. Her şeyi merak ediyoruz; uzaktaki gezegenleri merak ediyoruz, Ay’ı, Mars’ı merak ediyoruz, keşfetmek için uğraşıyoruz ama kendi gezegenimizde bu çabamız yeterli değil. O yüzden her yıl bir sürü canlıyı da halen keşfediyoruz. Örneğin henüz okyanusların çok azına bakabildik. Okyanuslarda bir çok canlı çıkıyor. Karasal canlıların sayısı da her yıl artıyor. Ülkemizde bile iki haftada ortalama iki tür keşfediyoruz. Dolayısıyla biyoçeşitlilik açısından güzel gelişmeler de oldu. Türkiye'deki en güzel gelişmelerden bir tanesi, leoparın bu yıl sık sık arzı endam etmesi oldu. Birçok noktada, Ege'de, Karadeniz'de, Doğu’da ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde leoparın fotokapanlara yakalandığını, görüntü verdiğine şahit olduk ve bir takım koruma çalışmalarının da başladığını gördük. Ama ağırlıklı olarak aslında canlıların kıyametini konuştuk geçtiğimiz yıl. Bir diğer yoğun olarak konuştuğumuz konu ise özellikle Türkiye özelinde doğal kaynaklar oldu.



Ö.M.: Ona geçmeden bir şey ilave edebilir miyim? İyi haber demişken, bu yıl sonuna, 2024 yılına, Akbelen Ormanı’ndaki nöbet alanında girdi İkizköylüler ve sen biraz önce de bahsediyordun. Maden şirketlerine de, ‘Mücadeleyi bırakmadık, bırakmayacağız, vazgeçmeyeceğiz’ mesajını iletmiş durumda oldular yani yeni yıl mesajı bu oldu İkizköylülerin. Yeşil Gazete’de bunun haberi var; İkizköylülerden yeni yıl mesajı: Akbelen’i madene vermeyeceğiz: Muğla'nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de dört yıldan beri Akbelen Ormanlarındaki madene karşı mücadele veren köy sakinleri, hem doğalarını hem de topraklarını koruma adına direnişlerini sürdürüyor ve İkizköy’ün Çevre Komitesi Sözcüsü Necla Işık da, 2024’e girerken nöbet çadırından verdiği mesajda şunu söylüyor, ‘Bizler tam dört senedir Akbelen için, İkizköy için, dağımız, toprağımız, taşımız, vatanımız için mücadele ediyoruz, direniyoruz, nöbet tutuyoruz. 2023’te canımızdan can gitse de, kolumuzu bacağımızı kesseler de, Akbelen’i yıkıp yangın yerine çevirseler de biz bu topraklardan da, Akbelen’den de vazgeçmiyoruz. İyiliğimizle, sevgimizle, birbirimize duyduğumuz destek ve dayanışmayla yine burada nöbet alanında 2024’e saatler kala bir aradayız. Biz bu mücadeleyi bırakmadık, bırakmayacağız, vazgeçmeyeceğiz. Ne Akbelen’i, ne de İkizköyü madene teslim edeceğiz. Bu maden duruncaya kadar biz bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.’ ‘Her yer Akbelen, her yer direniş' sloganları atıyorlar. Bir de bunu eklemek istedim. Pardon, sen devam edebilirsin.



Y.S.: Türkiye, önümüzdeki yıl da yoğun olarak bu tür eylemleri ve doğaya karşı saldırıları bir arada yaşayacak. Bu, yıldan yıla artan bir süreç. Bu süreç işte HES’lerle başladı. Bütün derelerin aşağı yukarı neredeyse satılmasına neden olan bir süreçti bu ama sürecin başlangıcıydı da aslında, işin orada kalmayacağı çok belliydi. Dereler satıldı, bu derelerden enerji üretip devlete satmak için derelere birtakım insanlar el koydular. Bu derelerden enerji üretip devlete satmak için ve hatta hatta o kadar abuk sabuk bir hal aldı ki bu durum, insanlar ABD'den, Google'dan Türkiye'de dere beğenip dere satan insandan tutun da sevgilisini kameralar önünde dere hediye eden, HES hediye eden ünlülere kadar örnekler yaşadık, gördük ama söz konusu olan doğaydı ve Türkiye'deki biyoçeşitliliğin %70’ini ilgilendiren bir konuydu. Orada başlayan yoğun mücadeleler ardından Türkiye'nin dağlarına sıçradı. Dağlardaki maden ve yol çalışmaları bu işin ikinci kısmıydı. En ücra yerlere araçların gitmesi, en ücra noktalardan bir takım doğal kaynakların çıkarılıp gene devlete satılması üzerine adeta bir yağma başladı. Kimi illerin coğrafyasının büyüklüğünün %70’ine varan oranı - ki bu illerin sayısı 15’in üzerinde - maden şirketlerine satıldı, ruhsatlandırıldı, bir şekilde o topraklar özelleştirildi ve 2023’te de başta Kazdağları ve biraz önce Ömer Bey'in de bahsettiği Akbelen örneğinde olduğu gibi birçok örneği yaşadık. İnsanlar da bunlara karşı direnmek için lokalde bir araya gelerek ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Muhtemelen önümüzdeki yıl da ağırlıklı olarak bu tür konuları konuşuyor olacağız çünkü bu anlamda doğal kaynaklara ciddi bir saldırı var. Bu durum dünyada da var. Dünyada derken tabii ki Afrika, Asya ve gelişmekte olan ülkelerin bulunduğu coğrafyalarda ağırlıklı olarak var. Ama buna rağmen Batı’da yok mu? Elbette ki var. Amerika’sından Avrupa’sına kadar her yerde doğaya olan saldırının ciddi anlamda şiddetlendiğini yaşadık ve önümüzdeki yıl da bu eğilimin artacağını büyük ihtimalle göreceğiz. Tamam, bu noktada 2023’te bütün bunlar karşısında insanlar ne yaptı konusunu konuşalım istiyorum kısaca, vaktimiz de daralmış.



Yayınlarımızda da konuştuk bunu dönem dönem. Eko-kırımı suç sayan ülkelerin sayısı arttı örneğin.
Direnen, iklim krizinin farkındalığına varan, iklim kriziyle ilgili çözüm isteyen, iklim krizinin getirdiklerinden endişelenen insanların sayısı da arttı. Dünyanın dört bir yanında özellikle Greta ve arkadaşlarının insanlarla beraber sokaklara döküldüğünü, iklim krizinde de hak ve adalet kavramlarının giderek daha ağırlaştığını gördük. Hem Avrupa'da, hem de dünyanın geri kalanında aslında iklim kriziyle mücadele etmenin insan sağlığı konusunda adım atmak olduğunu, gıda güvenliği ve gıda güvencesi konusunda bir takım şeyler yapmak olduğunu gördük, bizzat yaşadık. Gençlerin eylemleri çok ses getirdi. Özellikle müzelerde bir takım eserlere zarar verilmeden yapılan bir takım eylemler dünyanın gözünü gene iklim krizine, bu gençlerin bu konularla ilgili isyanına çevirdi ve bunları konuştuk, tartıştık bir miktar zaten.
Afetler ve krizler bu konuyu çok daha görünür, insanlar nezdinde çok daha konuşulur ve tartışılır kıldı. Bütün bunları 2023 yılında yaşadık ve gördük. Önümüzdeki yıl da aynı şekilde daha fazla insanın bu tür eylemlere destek vereceğini, çözüm arayışı içinde olacağını söylemek mümkün. Özetle bunları söylemek de mümkün Ömer abi.

Ö.M.: Evet, dünyanın da önde gelen ekoloji yazarlarından George Monbiot’un da dediği gibi, bu çoklu yok oluş krizinden çıkmamız ‘direniş adaları’nı savunmaktan ve genişletmekten geçiyor. Yani yeryüzü sistemlerinin çöküşüne ilişkin krizleri açıklayabileceğimiz, enine boyuna tartışabileceğimiz yegane yerler bu adalar. Açık Radyo da naçizane bu adalardan biri. Çağımızın en acil sorunları hakkında önde gelen bilimcilerin, düşünürlerin ve sıradan insanların sesleri olmayı neredeyse 30 yıldır sürdürmekte olan - 28 yıl bitti, 29. yıldayız - bir ada ve buna devam edeceğiz. Güçlü bir desteğe de ihtiyacımız olduğunu her zaman söylüyoruz zaten. Peki, böylece programımızı da bitiriyoruz. Hepinize çok teşekkürler, hoşça kalın.

Ö.Ö.: Hoşça kalın.

Y.S.: Hoşça kalın.